Gazze'de hayatını kaybeden yüzlerce çocuk anısına...
(Geçtiğimiz yıl Kadir Has Üniversitesi Tiyatro bölümü öğrencileri olarak gerçekleştirdiğimiz Savaş ve Çocuk projesi için yazdığımız metinler)
1.Çocuk
(Şakir Güler)
Güneş
topları düşüyor üstümüze. Koşuyorum, bakkal amcanın kolunun üzerinden atlıyorum,
sütçü İhsan’ın kafasını eziyorum ayağım kayıyor, düşüyorum. Üstüm başım kan
oluyor. Koşuyorum… Babamın sesini duyuyorum sonra:
“Eve
dön oğlum, eve dön” …
Daha
hızlı koşuyorum, ama artık evim yok ki diyorum içimden. Yeşilden korkuyorum.
Koşuyorum, yıkık bir evin arkasına saklanıyorum. Güneş topları düşmeye devam
ediyor… Birilerinin gelmesini istiyorum, birilerinin gelmesinden korkuyorum…
Güneş topları düşüyor, ben üşüyorum. Pamuk Prenses’in cücelerini bekliyorum.
Onlar gelip kurtarırlar beni.Neden bizimde kollarımız çıkartılıp takılmıyor ki
Ayşe’nin bebekleri gibi? Demir bir araba geliyor üstüme. Güneş topları
sustular. Demir arabanın gürültüsü beni korkutuyor, saklanıyorum. Armut… armut…
armut… armut… Saklanıyorum. Elma olamaz bu… Armut, armut, armut…
1-2-3-4-5-1-2-3-4-5 Armut! Ses uzaklaşıyor. Güneş topları da gitti. Saklandığım
yerden çıkıyorum, koştuğum yeri geri koşuyorum, sütçü İhsan’ınkafasının
yanından geçiyorum tekrar. Boynundaki su matarasını alıyorum, koşmaya devam
ediyorum. Babamın sesini duyuyorum yine:
“Eve
dön oğlum, eve dön”.
Bu
kez bağırıyorum: Evimiz artık yok baba! Sende yoksun, annem de yok, Ayşe de yok!
Koşuyorum,koşuyorum… Güneş topları tekrar başlıyor… Koşuyorum, toplara
dokunmaya çalışıyorum.Geliyorum baba, geliyorum. Burada kimse kalmadı.
Cücelerden de ses yok… Güneş toplarına binip geliyorum.
2.Çocuk
(Nazlı Bulum)
Sabah annemin sesiyle kalktım. Kar yağıyordu.
Örtünün içine girdim, biraz durdum… Annem yine sesleniyor. Bilerek uyuyormuş
gibi yapıyorum, yanıma gelsin diye. Geliyor… Gel-di! Örtünün altına girdim.
"Kalksana" diyor,gıdıklamaya başlıyor beni. “Ya anne yapma." Gülüyorum…
Ama yine kalkmayınca kulağımdan çekerek kaldırdı.Kıçıma bir tekme;şöyle mutfağa
doğru.Abimlere yapamıyor,kızıyorlar; yoklar da zaten burada. Onların yerine de
basıyor tekmeyi… Oh! Acıyor ama haa!
"Taşte,hayde!"
“Kahvaltı diyeceksin (diceksin) anne.Kah-val-tı”.
Baktı dik dik…
Okul iyiydi. Öğretmen (örtmen) iki kez aferin
dedi, bir kez de kafama vurdu, "A'ların şapkası yok” dedi. Bizde vardedim.
Biz kimmişiz?Ne bileyim,biz işte. Derken, çat! Olsun... Dönüşte üşüdüm,ayağıma
su girmiş hep.Akşamında ders çalıştım işte. Babam geldi, sinirli;bir keçi
kaçmış. Sinirli olduğunda da göreceksin (görcen)haa...üf! Sonra abimleri aradı,
telefon kesildi yarıda, ben yine konuşamadım. Olsun… Saat oldu 8. Işıkları
kapattık.Yattık yere.5-4-3-2-1. Ta-ta-ta-ta-ta… Sessizlik oldu. Babam kalktı,
cama koyduğumuz böyle demir bir şey (bişiy) var kurşunlar saplanıyor. Onları
alacak dışarıdan. Atmıyor da onları,saklıyor. Deli mi ne? Ben de bakıyorum
gerçi, dokunuyorum o demirlere, ama gizli tabi, kızıyor biraz babam,e haklı! Kapıya
doğru gitti babam,ben de mutfağa gittim. Kapı açıldı. İçeri girdiler;5 kişi.
Çıkın dışarı diye bağırdı bir tanesi, çıktılar annemle babam peşlerinden. Annem
çıkarken bir işaret yaptı dur gibi. Durdum. Babamın çığlıklarını duydum. Kapıya
koştum, izledim gizlice. Soyuyorlardı babamı tamamen. Vurdular birşeyle. Biri
annemi tutuyor. Annem ağlıyor. "Neredeler?" diyorlar, babam susuyor.
Sustukça vuruyorlar. Babam... Düştü karların üstüne. Kaldırdılar. Bağırıyordu
hâlâ asker:
"Gelecek o piçlerin buraya,teslim
olacaklar."
Annemi aldılar,babamın yanına götürdüler. Annem
hırkasını çıkardı, üstüne örtecek (örtçek) babamın. Oh dedim,bitiyor. Birden...
Ateş ettiler… Bir sürü. Dışarı koştum. Bağırıyordum da galiba. Durdu askerler.
Bazısı baktı bana böyle, bazısı kafasını çevirdi hemen. Bir tanesi de ağlıyordu
galiba.
3.Çocuk (H.Merve Kaya)
Gözümü açıyorum, karanlık; kapatıyorum,
karanlık. Bir daha açıyorum, yine karanlık. Göğsümden içeri bir şeyler akıyor.
İki hafta önce sınıf arkadaşımın bana terbiyesiz diye öğrettiği işaret
parmağıyla orta parmağının arasına başparmağını soktuğu hareketi yapıyorum.
Nasılsa kimse göremeyecek. Kıkırdıyorum. Bir daha kapatıyorum gözümü, karanlık.
Bir anda sıcak kaplıyor bütün vücudumu. Biri beni kucağına alıyor, koşmaya
başlıyoruz. Artık çok aydınlık her yer, gözlerim kamaşıyor. Her yerde duman
var. İnsanlar bağırıyor. Söylenenleri anlamıyorum. Yemyeşil kıyafetli,
kafasında şapka olan abiye bakıyorum. Eteğimin altından soğuk geliyor,
titriyorum. “Kaç yaşındasın?” diyor bana, ellerimle 7 yapıyorum. O hâlâ
koşuyor, ben sarsılıyorum. Sonra arkadaşımın bana öğrettiği hareketi
gösteriyorum ona, kızacak sanıyorum, kafamı göğsüne yaslıyorum, sıcacık,
kıkırdıyorum. Gülümsüyor, hissedebiliyorum. Sonra “Ah!” diyor, duruyor. Kafamı
kaldırıyorum, gözlerini yukarı dikmiş tek bir yere bakıyor. Ağzından kırmızı
bir şey akmaya başlıyor. Kan! Bir eliyle gözlerimi kapatıyor. Birlikte yere
düşüyoruz. Sağ bacağım bedeninin altında kalıyor, canım çok acıyor. Abi
diyorum, bakmıyor. İçimden bir şeyler akıyor yine, daha çok ağlıyorum. Karanlık
güzeldi diyorum içimden. Çok ses var, kimse beni duymuyor. Duvarın köşesine
doğru koşuyorum. O kadar çok ağlıyorum ki her yer bulanıklaşıyor. Gözlerimi
siliyorum. Karşımda bir amca, elinde kocaman silahı var. Bana doğru tutuyor.
Suratı simsiyah, ona bakamıyorum. O hareketi yapıyorum, kıkırdıyorum yine. Bir
şey patlıyor; sıcak, çok sıcak hissediyorum. Canım yanıyor, ağlayamıyorum.
Gözlerimi kapatıyorum; karanlık, seviniyorum. Açıyorum; yine karanlık. Bir daha
hiç kapatmıyorum.
4.Çocuk (Barış Yalçınsoy)
Genelde ocakta kaynayan çayın kokusuyla
uyanırdım. Annem benden yarım saat kadar önce uyanmış olduğu için yatağın onun
olduğu tarafı soğuk olurdu. Bu zamanlarda orada küçük kadınımın yattığını hayal
ederdim. Tüm günlerimin aşkı. Yanımızdaki evin uzun saçlı prensesi. Beni
ısıtmak için buraya gelmiş. Annesinin haberi yok. Gizlice sızmış içeri.
Parmağını dudağına götürerek bana sus işareti yapıyor. Ne kadın ama! Diğer
bütün çocuklardan daha akıllı, bütün o suratı ve kıyafetleri pislik içindeki
kız çocuklarından daha güzel. Büyüdüğümüzde, benim karım olduğunda bana bunun
için teşekkür edecek. “Ben…” diyecek, “…küçük bir kadın olduğum zamanlardan
beri seni delicesine seviyordum. Ben de, biliyorum diyeceğim ve başka bir şey
söylememe gerek olmadan onu öpeceğim.
Ah zavallı kız! Henüz bana
aşık olduğunu bilmeden ders aralarında nasıl da caka satıyor herkese, nasıl da
benim suratıma bakıp gözünü çeviriyor başka bir tarafa, nasıl da bana dil
çıkartıp arkadaşlarına beni ne kadar salak ve çekilmez bulduğundan bahsediyor.
Bekle beni güzelim, meraklanma. 5. sınıfı bitirir bitirmez bir iş bulup
çalışmaya başlayacağım seninle kuracağımız güzel yuva için. Zaten birkaç sene
sonrasında ünlü bir futbolcu olacağım ve sen de etrafındakilere benim karım
olduğunu söyleyip hava atacağın için ve diğer tüm kadınların kıskanç
bakışlarından büyük bir zevk alacağın için yapacağım bu geçici iş sadece
aşkımızın bir anısı olarak kalacak.
Uyandım ama henüz hava
aydınlanmamıştı. Çay kokusu? Yok. Çığlık sesleri duyuyorum. Ünlü bir futbolcu
olduğum zaman benim adımı da böyle seslenecekler. “Karşıdan gelene baksana. Bu
o değil mi?” Annem beni kucaklayarak hızlıca kapıdan dışarı çıkarıyor. Ne aptal
kadın! Küçük kadınım beni bu halde görürse ne duruma düşeceğimi düşünmüyor mu
hiç? Kapının önüne çıktığımızda gökyüzünde bir sürü yıldızın kaydığını
görüyorum. Bir yerlerde havai fişek atıldığını sanıyorum ama patlayan şeyler
fişek değil, binalar. Ve havada dağılanlar fişeklerin değil binaların
parçaları. Annem elimden tutup beni oradan uzaklaştırırken arkama dönüp
sevgilimi arama şansını yakalıyorum. Görünürde yok. Buraların en güzel kızı
olarak, müstakbel karım olarak benimle beraber gelmemesi büyük bir ayıp. Ama
onu affedebilirim. Annesinin çıkık çenesini ve çığlıklar atarak etrafta
koşuşturduğunu görüyorum. Gudubet kadın. (Bir keresinde sevgilimin odasını gözetlerken
beni yakaladığında attığı bir tokat kulağıma isabet etmişti.)
Birkaç gün boyunca
sevgilimi hiçbir yerde göremedim. Başka kadınlar –bunlara annem de dahildi-
onun annesine sarılırken, kadını sakinleştirmeye çalışırken söylediklerini
duyduğumda koşmaya başladım. Yokuş aşağı koşuyordum. Birkaç gün önceye kadar
burada bir kasap vardı. Eskiden bakkal olan taş yığının yanından koşarak
geçtim. O kadar hızlı koşuyordum ki gözümden çıkan yaşlar yere düşmeye fırsat
bulamadan havaya karışıyordu. İşte şimdi tam bir forvettim. Büyük futbolcu yine
o ünlü, uzun koşularından birini yapıyordu. Tanrım! Ne futbolcu ama. Biraz daha
hızlanabilse geçmişi bile yarıp geçebilecek.
5.Çocuk (Ceren Taşci)
Duvarda sobeleyerek ebe tura bir iki üç
oynamaktadır.Her seferinde duvarın arkasından çıkar.Çocuk yerde yatan
cesetlerin içinde dolaşır.Her biriyle konuşur.
Çocuk:Ebe tura bir iki üç. (Duvardan
ayrılır,cesetlerin arasında dolaşır.)…Şşş,amma da büyükmüş burnun.O ne öyle,
kocaman tüfek gibi.Burdan ateş etsen ta karşı tarafı vurursun.(Güler.)Hadi
ama…Gülsene.Göbeğe bak.Şişko şişko…(Arkasını döner,hızlıca tekrar geri
döner.)Güldün mü?Hareket ettin sanki.Off!Tamam bir daha sayıyorum.(Duvara
gider.Çok yavaş.)Ebe tura bir iki üç.Kıpırdayanı yakarım.Hem de diri
diri.(Güler.)Korktunuz mu?Korkmayın korkmayın, şaka yaptım.Şşş,titriyor musun
sen?Sen de amma korkak çıktın he.Ben hiç korkmamıştım biliyor musun?Adamlar
geldiğinde işte.Korkmadım ben hiç,hiç korkmadım.Saklandım böyle.(Kapanır
yere.)Kıpırdamadım hiç.Nefes bile almadım.Gözlerimi de açtım ara ara, ama
hiçbir şey görmedim.Sonra hatırlamıyorum ki zaten.Gözümü açtığımda
hastanedeydim.Sonra duydum ama, bizim evimizi yakmışlar.Annemler evde
yoktu,tektim ben.Sonra komşumuz kurtardı beni.Anneme sordum çok bir şey
söylemedi.Babama kızmışlar da o yüzdenmiş.Ama ben hiç korkmadım.Hiç korkmadım
ki.(Duvara gider koşarak.)Ebe tura bir iki üç…Çok sıkıldım ama hadi kıpırdayın
artık.Kime diyorum?Bak size çikolata veririm kıpırdarsanız.Annem bana beyaz
çikolata aldı biliyor musun?Ama ben akıllı olduğum için her gün bir parçasını
yiyorum.Geriye üç parça kaldı.Onları da yarım yarım yersem, bir iki üç dört beş
altı,tam altı gün daha çikolatam olur.Demek öyle? (Duvara gider.)Ebe tura bir
iki üç… (Kaybolur. Duvarın arkasından çıkmaz.)
6.Çocuk (Erdem Kaynarca)
En kahraman benim babam, dedem ve onun dedesi
de öyleymiş. Hepsi bizim için öldüler! Babam ölmedi, ama ölecekmiş o da.
"Canım feda bu toprağa!"
Giderken öyle dedi. Ben de babam gibi olacağım.
Babam bana mektup yollamış geçen gün,“Anan ağlamasın” demiş. Annem çok
ağlıyor. Kızıyorum ben de. Kızlar hep ağlarmış ama; babam demişti. Bizim okulda
da kızlar ağlıyor hep, vuruyorum kafalarına ben de,ağlamayın karı gibi diye.
Babam anneme öyle derdi. Ben de babam gibi olacağım büyüyünce. Bana silahını
verecekmiş, ama küçüğüm diye olmazmış şimdi. Ben de onunla adam vuracağım. Kapımızın önünden askerler geçiyor hep. Böyle
koşa koşa. Bazıları koşamıyor, düşüyor hemen. Bir daha da kalkmıyor. Kanıyor
her yerleri. Babamın da kanıyor mudur? Dedemin de mi kanamış? Onun dedesininde
mi? Benim de mi kanayacak? Kanamasa keşke, öyle daha iyi olur. Benim
oyuncaklarımın hiçbir yeri kanamıyordu. Ama babam ölmesin
bence… Ölmek ne demek diye sormuştum anneme dedem öldüğünde. Annem
"Bulutların üzerine taşınmak demek" demişti. Poff diye. Çok anlayamamıştım.
Dedem bulutlardan bizi mi izliyordu yani? Biliyorum şimdi ölmek ne demek diye.
Hiç güzel değilmiş. Dedem çok güzeldi bulutlara giderken. Bu abiler hiç güzel
değil. Kanamış her yerleri. Oyuncaklarım gibi kopmuş kolları hep. Annem bana
“Arkadaşlarının canını acıtma” derdi. Bu abiler neden böyle birbirlerinin
canını acıtıyorlar? Babamın da canını
acıtmışlar. O da bulutlara gitti. Poff diye. Anne, biz niye gitmiyoruz deyince,
annem "Şimdi olmaz" diyor.Küçükmüşüm,düşermişim bulutlardan. Neden
anneleri bir şey demiyor bunlara? Babam bir şey yapmadı ki abileri kızdıracak.
Belki şimdi yerdeki abilerin hepsi bulutların üzerinden bize bakıyordur.